19 Haziran ABD'de önemli bir tarihi olayın yıldönümü olarak, özellikle siyahi nüfus tarafından sevinçle kutlanıyor. Bu gün, Amerika'da köleliğin kaldırılmasına giden yolda belirleyici olan Amerikan İç Savaşı'nda da mücadelenin esas konusu olan Hürriyet mücadelesinin sembolü olan ve köleliğin kaldırılmış olduğunu ilan eden Hürriyet Belgesi'nin, 19 Haziran 1865'te köleliği ilga etmeyi en son başaran eyalet olan Teksas'ta halka açık olarak okunmasının yıldönümüdür.
Dünya finans sisteminin kalbi olan Wall Street’te borsa, 12 Mart Perşembe günü dört gün içinde ikinci defa kapatıldı. S&P 500 adını taşıyan en geniş tabanlı endeks yüzde 7 düşerse, otomatik “devre kesici” (circuit breaker) adını taşıyan mekanizma hareket geçiyor ve borsa 15 dakika boyunca kapalı kalıyor. Geçtiğimiz Pazartesi (9 Mart) bu yaşanınca kimileri bu günün tarihe “Kırmızı Pazartesi” olarak geçeceğini söylemişti. 1929’un ünlü borsa çöküşünün “Kara Salı”sına nazire vardı burada elbette.
Son yıllarda Türkiye solunda ve Kürt hareketi içinde büyük bir popülariteye kavuşan Amerikalı sosyal bilimci Immanuel Wallerstein 1 Eylül’de hayata gözlerini kapatalı beri, soldan birçok ses onu göklere çıkarıyor. Gerek Türk solunda gerekse Kürt hareketi içinde Sovyetler Birliği ve Çin’in çökmesinden bu yana ortaya çıkan Marksizmden uzaklaşma eğilimleri göz önüne alınırsa bunu anlamak mümkün. Anlaşılması zor olan, Marksizme sahip çıkan bir dizi arkadaşımızın da Wallerstein’in sosyal bilimine ve dünya görüşüne sahip çıkması. Herkese hak ettiğini vermek gerek.
Devrimci Marksizm dergisi Marx’ın doğumunun 200. Yılı vesilesiyle Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Sınıf, devrim, sosyalizm” başlıklı bir konferans düzenledi. Konferans beş yıl önce kaybettiğimiz Türkiye’nin en önemli Marksistlerinden Nail Satlıgan’ın anısına gerçekleştirildi. Konferans boyunca Marx’ın devrimci düşünce ve eylemleri konuşulurken sık sık yakın mücadele arkadaşı Engels, ve onun en iyi öğrencisi, 20. Yüzyıla damgasını vuran sosyalist Ekim Devrimi’nin lideri Lenin’e de yer verildi.
Bugün Yaşar Kemal'in ölümünün üçüncü yıldönümü. Yükselen istibdadın koşullarında onun eksikliğini daha da yoğun hissediyoruz. Büyük ustayı bu yıl onun Akçasaz'ın Ağaları adlı romanı üzerine Özgür Öztürk arkadaşımızınDevrimci Marksizm dergisinde yayınlanmış olan bir yazısı ile anıyoruz.
“O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler.”
Devrimci Marksizm dergisi olarak, 2008’de başlayan dünya ekonomik krizini en başından itibaren, somut verilerin analizi temelinde bir “Üçüncü Büyük Depresyon” olarak tanımlıyoruz. Bu krizin bir yandan devrimci hareketlere ciddi olanaklar sunarken diğer yandan karşı-devrimci (proto-faşist ve faşist) politik güçlerin yükselişinin maddi zeminini oluşturduğunu da uzun süredir vurguluyoruz. 24 Eylül 2017’de yapılan Almanya genel/parlamento seçimi bu tespitimizi bir kez daha, çarpıcı biçimde doğruladı.
Aşağıda Devrimci Marksizm dergisinin Güz-Kış 2016 tarihi ile yayınlanan 28/29 çift sayısında yer alan Devrimci Marksizm Yayın Kurulu imzalı yazıyı yayınlıyoruz.
Devrimci Marksizm dergisi 10-12 Mart tarihleri arasında Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlenen bir konferansa dört kişilik bir ekiple katıldı. Merkezi Londra’da bulunan ve son yıllarda eleştirel Marksist teorinin geliştirilmesine uluslararası çapta katkıda bulunan Historical Materialism (HM) dergisinin bu tür konferansları gittikçe artan sayıda ülkede (Britanya dışında ABD, Avustralya, Kanada vb.) düzenleniyor.
Sosyalizmin uzun güneş tutulması sona eriyor. Marksizm yeniden insanlığın önündeki temel sorunlara ışık tutacak kılavuz haline gelme olanağına kavuşuyor. Bir çeyrek yüzyıl boyunca dünyada ve Türkiye’de, solun düşünsel hayatı da dahil olmak üzere, fikirler dünyasında hegemonya kurmuş olan düşünce akımlarının, yani burjuva liberalizmi, bunun sol varyantı sivil toplumculuk-sol liberalizm, post-modernizm, post-Marksizm, post-Fordizm, küreselcilik gibi akımların etkisi daha bir süre boyunca hissedilecek elbette.
Türkiye’nin yüreği solda olan binlerce, on binlerce aydını yakın bir geçmişe kadar Recep Tayyip Erdoğan’ı destekledi. Kimi başından itibaren, kimi 2005 ya da 2007’den başlayarak, kimi 2010 anayasa referandumu ile birlikte. Bunun ne kadar vahim bir şey olduğu ortada değil mi? Bu deneyim neden tartışılmıyor?